|
||
![]() |
Tevhidi Düşünüş | |
Mehmet Tevfik Aktulum | ||
mtaktulum1171@gmail.com | ||
Tevhid-i düşünüş, Müslümanların fert ve toplum bazında tek bir ümmet çatısı altında birleşmeleridir. Buda Mü'minlerin ittihadı ve kardeşliği için çalışması ve bu ittihadın içinde yer almasıyla ancak mümkündür. Tevhid-i düşünüşün dairesinde olmak için bir insanın kendisine ve insanlığa yapacağı en hayırlı hizmetin öncelikli olarak iman etmesidir. Akabinde Mü'minlerin dairesi olan Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)'in mübarek yoluna girerek Yüce Dinimiz olan İslam Dinini hayata uygulamayla ancak gerçekleşir. Yani kişinin Müslüman'ca yaşaması... Tevhid-i düşünüşten uzaklaşan kişilerin ve toplumların hayatı çekilmez hale gelmiştir. Dünyanın dengesinin, düzeninin ve durumunun bozulması; şahısların buhran, depresyon ve mutsuzluk gibi durumlara düçar olmaları bu durumu açıkça açıklamaktadır. Tevhid-i Düşünüşün öze dönüştürülmemesi ve karıştırılmasıyla, tüm bu ve benzeri olumsuzluklar maalesef oluştu. Modernite ve geleneksel düşüncelerin kıskacında kaldığı, bununla beraber mistik; sufi, tasavvufi kaoslara dönüştürüldüğü ve bunların yanı sıra şer odaklarının etki ve tepki türünden olumsuzluklarına rağmen, hayata gerektiği gibi aktarılması tevhid-i düşünüşün konusunu düşünmek ve çözüm yollarına gitmek gerekmez mi? Tevhid-i düşünüş tabiatını ve insanın problemlerini ne yapacağıyla bütüncül bir düşünce düzlemine dönüştürmektedir. Bugün yüksek manada tevhid-i düşünüşün farkındalığının olmadığı ortadadır. Bunu örneklendirerek açıklamak gerekir. Tevhid-i düşünüşün yerine kapitalist, sekülerist, siyonist, faşist gibi çıkarcı ve menfaatçi dünya görüşünün, eksiksiz temsil ettiği halkları kıskacına aldığı toplumlarda, tevhid-i düşünüşün adından dahi bahsetmek ne nedenli doğrudur? Varın düşünün… Yine dil ve kültürel hakları İslami bir mesele değil gibi düşünülmesi din dışı alanlara itilmesi, özü tevhid olan dini düşünüşün ve bakışın alana itilmesi, parçalanmasıdır. Yani denizlerin, nehirlerin kirlenmesinin adeta İslam dışı bir mesele olarak görülmesi gibi bir durumdur doğrusu. Tevhid-i düşünüşün, arındırılarak Müslümanların asr-ı saadet dönemine dönmeleri zaruretinin dışında hiçbir alternatif, yol ve yordam yoktur. “Ey iman edenler! Allah (C.C)’tan sakınılması gerektiği şekilde sakının ve ancak Müslüman olarak ölün” (Al-i İmran Suresi; Ayet 102) “Ey iman edenler! Allah (C.C)’tan korkun ve doğru söz söyleyin, ki Allah (C.C) işlerinizi düzeltsin ve günahlarınızı bağışlasın. Kim Allah (C.C) ve resulüne itaat ederse büyük bir kurtuluşa ermiş olur.(Ahzab Suresi ayet; 70-75) Muhakkak ki, sözlerin en doğrusu Cenab-ı Allah(C.C) ‘ın kelamı, yolların en hayırlısı Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed (S.A.V)’in yoludur. Tevhidin kavramsal ve inançsal tarifiyle ilgili hiç bir problem yok. Asıl problem Tevhidin üzerine inşa edilen ahlaki ve kültürel insanın varoluşu ile ilgilidir. Yani tevhidin hayata dolayısıyla harekete yansıması için düşünce sisteminin arındırılması fıtrat üzere kalmasının sağlanılmasıdır. Ontolojik ve epistemolojik düzeyde çokluğu bire bağlayan tevhid inancı, siyasal, sosyal ve hayatın bütün alanlarına kurgulanmasına geçilince, ne yazık ki düşünsel bir parçalanma başlıyor. Bunu somut şekilde bir örnekle belirtmek gerekirse, dünya genelinde dengesizliklerin, adaletsizliklerin, haksızlıkların, ırkçılığın, sömürgeciliğin, katliamların, siyonizmin, kapitalizmin, faşizmin, emperyalizmin, zulmün, terörün türünden tevhid-i düşünüşün dışındaki bütün problemler ontolojik düzeyde yerini ahlaki bir parçalanmaya bırakmasından kaynaklanmaktadır. Bütün bu beşeri sistemler tamamen özlerinden uzaklaşarak enaniyet duygusuna kapılma, hegemonyasını hakim kılma, hükümranlık sürme gibi tevhidi düşünüşün dışındaki dünya görüşüne sahip olmaktadırlar. Dolayısıyla tevhidi düşünüş kalmamış oluyor. Tevhid-i düşünüşün gereğinin toplumsal alanlarda, günümüz dünyasına indirgenmediğinden meydana gelen vahametin somut birçok misalleri mevcuttur. Irkçılık, terör, enaniyet, küresel ısınma, zalimlerin zulmü, Suriye, Mısır, Tunus, Cezayir, Arakan, Afganistan, Çeçenistan, Irak gibi birçok Müslüman milletlerin olduğu ülkelerde şer güçlerin maksatlarından dolayı hile ve entrikaları... Bunlardan Suriye meselesine kısaca değinmek istiyorum. Aslında başka herhangi bir konuyu da örnek vermek mümkündür. Ancak açık-seçik tüm gerçekliğiyle ortada olan ve bilinen bir mesele olduğundan ötürü özellikle bu konuyu değerlendirmek istedim. Suriye sıkıntısına baktığımızda aktörlerin (ABD, Rusya ve Yandaşları) ortaya attıkları sözde çözüm süreçleri hiçte bir önem ve ehemmiyet arz etmediği görülmektedir. Buda ateşkes sürecinde diplomatik bağlamda bir mana taşımamaktadır. Sefalet açlık perişanlık… Elit tabaka ise her halükarda egemenliğini sürdürmektedir. Zaten kapitalizm, siyonizm, faşizm, sekülerizm gibi tevhid-i düşünüşün dışındaki tüm yanlış sistemlerin temel felsefesi budur. Şer güçler mustaz’af, mazlum durumda bulunan kitlelere hegemonyasını kurmak ve hükümranlığını sürdürmek değil midir? Günümüz dünyasında, ne yazık ki tevhid-i düşünüş yerine Müslüman Milletlerin düşünce dünyasını ve dünya hayatını küresel sermaye, geleneksel ve modernite eğilimi ve tasavvufi teokrasi gibi tamamen din dışı kıskaçlar mevcuttur. Buda tevhid-i düşünüşün tevhid-i sistem dahilinde hayata uygulanmasına engeldir. Tevhid- i düşünüşün hayata aktarılması hususunu düşünmek ve bunun için Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye dahilinde çözüm yollarına gitmek ve gereğine göre davranmakla ancak huzur ve mutluluk oluşur. Tevfik ve inayet Yüce Rabb'imiz Cenab'ı-Allah (C.C.)'tan, tevekkül ve ubudiyet bizdendir. Selametle... |
||
Etiketler: Tevhidi, Düşünüş, |
|